29 Ekim 2014 Çarşamba

6 Sıradan Bir Hayat - 18.Bölüm


(BRANDON)


Ashley telefonu kapattıktan sonra yaptığım şeyin farkına vardım. Gerçekten onu kırmıştım ve hala bana ‘seni seviyorum’ diyebiliyordu. Kendimi onun yerine koyduğumda sanırım ben affedemezdim, ama Ashley her defasında aşkını bana ispat edercesine yaptıklarımı affediyor ve bana dönüyordu. Her defasında yanımda olmayı başarıyordu. Onun sevgisinden kuşkulanmak yaptığım en büyük hataydı. Ashley’yi kaybedecek seviyeye gelmem de aldığım en büyük ceza…

Peki ya her şeyden öte, eğer Ashley’in babası gerçekten suçlu çıkarsa ben ne yapacaktım. Şu iki gündür aramızda yaşananlardan sonra Ashley’in aşkına olan güvenim sonsuz olmuştu, peki ya ben her şeyi sineye çekebilecek miydim? Ashley’ye her baktığımda ailemin katilinin kızı diye düşünmeden edebilecek miydim? Bu aramızda bir engel olarak her daim kalacaktı ve her seferinde ortaya atılmayı bekleyen bir konu olacaktı. Bunu biliyordum ve ben her küçük tartışmada bunu onun önüne sunardım, kendimi tanıyordum. Gerçekten onu hak etmeyecek bir adamdım ve o hala beni istiyordu.

Bu düşünceler beynimde yankılanırken George ile Betie’nin evine gelmiştim. Arabayı garajlarına park ettikten sonra arabadan çıktım ve bahçede yürüyerek kapının önüne gittim. Bu bahçeden ne zaman geçiyor olsam yüzümde istemsiz oluşan bir gülümseme oluyordu. Evin ışıklarına bakılırsa gecenin geç saatleri olmasına rağmen hala oturuyorlardı. Belki George konuyu Betie’ye anlatmıştı ve bu konu üzerinde tartışıyorlardı. Doğal olarak konunun harareti uyku bırakmamış olmalıydı ikisinde de.

Kapının önüne geldiğinde zile bastım. Aslında bir an kapıya mı vursam ya da arayıp açtırsam mı diye düşünmedim değil. Çalışanlar uyuyor olabilirdi, her ne kadar bu teorime inanmasam da. Sonucunda çalışanlar asla George ve Betie yatmadan yatmazdı. Kapının açılmasıyla yanıldığımın kanıtı olan Bayan Misery’i gördüm. Gülümseyerek yaşlı kadının yanağından öptüm.  Bu davranışım karşısında kıkırdadı. Aynısı Charles da yapardı her zaman ve hep aynı kıkırdamayla karşılık alırdı o da benim gibi.

“Bay Veldone! Herkes salonda,” dedi Bayan Misery gülümseyerek.

Şaşkınlıkla kaşlarımı havaya kaldırarak bakışlarım salonun olduğu tarafı buldu. “Herkes mi?”

“Evet, Bay Rosewood bazı dosyaları almış, incelemek ve tartışmak için buraya geldi. Herkes toplandı,” diyerek açıkladı. Bende üzerimden ceketimi çıkarıp ona verirken konuştum.

“Demek Charles faksları aldı ve bana haber vermedi.” Arkama bakmadan hızlı adımlarla salona doğru yürüdüm.

İçeriden hararetli bir konuşma vardı. Arada Lisa’nin sesi geliyordu. Tanrı aşkına onun burada ne işi vardı. Hamile haliyle bu saatte neden ayaktaydı. Yatakta uyuyor olması gerekirdi.

Tanrım! Bütün aile tam anlamıyla seferber olmuştu. Derin bir çektim ve salondan içeri girdim. Lisa üçlü koltukta ayaklarını koltuğun üzerine uzatmış bir şekilde oturuyordu. Charles ise Lisa’nin yanındaydı. Lisa sırtını Charles’ın göğsüne dayamış Charles’ın elindeki dosyalara bakıyordu. Lucy tekli koltukta oturmuş başını koltuğun arkasına dayamış konuşmaları dinliyor gibiydi. Betie de ikili koltuklardan birinde oturmuş elinde kahvesi George’a bakıyordu. George ise masada oturmuştu ve önünde bulunan bazı kağıtlara incelercesine bütün dikkatini vermişti. Kaşlarımı çatarak içeriye girdim ve direk sitemkâr bir ses tonuyla konuşmaya başladım.

“Dosyaları almışsın ve bana ne zaman haber verecektin Charles? Ya da haber vermeyi düşünüyor muydun?”

Sesim neredeyse herkesi yerinde sıçratmıştı. Lisa bir an için derin bir nefes alarak bir elini karnına bir elini göğsüne koydu ve Charles da bana bakıp cevap vermek yerine Lisa ile ilgilendi. Sanırım en çok Lisa korkmuştu bir anda sesimden. Kendimi kötü hissettim bir an için… Lisa’nin bu kadar ürkeceğini düşünmemiştim.

“Üzgünüm Lisa.”

“Önemli değil. Sadece dalmışım o yüzden…” dedi gülümseyerek, bende gülümsedim. Charles ise öldürücü bakışlarla bakarak benim soruma yanıt vermek yerine azarlamayı tercih etti.

“Ne o Ashley’i kırıp geçtiğin yetmedi sırada Lisa mı var?” Charles’ın sesindeki iğneleyici tını hiç hoşuma gitmemişti, ama bunun üzerinde durmayacaktım.

“Charles, gerçekten bir çıkmazdayım buraya yardım istemeye geldim. İşleri daha da zorlaştırma.”

“Yine ne yaptın kıza?”

“Tartıştık. Sonucunda yüzüğü elime bıraktı ve gitti,” dedim Betie’nin yanına otururken. Elimde tuttuğum yüzüğü sehpanın üzerine koydum ve iç çekerek yüzüğe bakmaya başladım.

Betie bir elini sırtıma koyarak yanımda olduğunu hissettirircesine sırtımı sıvazladı. “Onu gerçekten seviyorsun değil mi?”

“Onsuz nefes bile alamayacakmışım gibi geliyor.”

“Aynı zamanda kırmadan da nefes alamıyor!” diye lafa karıştı Charles iğnelemeye devam ederek.

Başımı kaldırıp ona baktığımda elini Lisa’nin beline kolunu dolamış, Lisa da başını Charles’ın omzuna dayamıştı, elleri Lisa’nin karnında birleşmişti. Onları böyle görmek, onlara özenmeme neden oldu. Eğer böyle gidersek Ashley ile hiç böyle olamayacaktık. En çok istediğim şeyken onunla bir aile kurmak, kendi eşekliğim yüzünden bunu elde edemeyecektim.

“Nereye gittiğini biliyor musun?” diye Lucy’in sorusu ile Lisa ve Charles’tan başımı Lucy çevirdim. Yarı uykulu bir şekilde bana bakıyordu.

“Bilmiyorum, bir otelde kaldığını söyledi. Bu lanet olası şehirde kaç tane otel var kim bilir,” ses tonum yüksek çıkmıştı, sanırım bağırmıştım da ama şuan için bu önemli değildi. Yerimde duramayarak kalkıp odanın içerisinde dolanırken ellerimi saçlarımın arasına sokarak aklımdaki bütün düşünceleri söküp atmak istercesine saçlarımı çektim.

“Brandon yeter. Bayan Grench ile olan durumunuzu daha sonra halledebilirsin, önce dosyalarla ilgilenelim. Gerçeği öğrenirsek en azından ilişkin konusunda daha kesin adımlar atarsın. Lucy, kızım lütfen, sende artık yat, burada uyuyorsun! Lisa sizin de her zaman burada bir odanız var biliyorsun kızım. Sen de dinlen. Zaten senin şimdiye kadar uyuman gerekiyordu. Betie, hayatım sende yat dinlen. Biz dosyalarla ilgileniriz, zaten şimdilik sizin de yapacak bir şeyiniz yok,” diyerek George ortalığı yumuşattı ve otoritesini sağladı.

Lucy itiraz etmeden yerinden kalktı ve odadan çıktı. Lisa yerinde doğruldu, Charles’ı öptükten sonra herkese iyi geceler diledi ve yatmaya gitti. Betie’de yanıma geldi, yanağımdan öperken, “Her şey yoluna girecek,” diye fısıldadı ardından oda çıktı salondan.

Bayan Misery bu arada bize kahve getirdi ve masaya koydu, ardından George’un isteği ile oda yatmaya gitti. Charles ile beraber masanın başına gittik ve oturduk yerlerimize. Kahve fincanımı önüme aldıktan sonra bende masadaki kâğıtlara bakındım.

Güya okuyordum, ama aklım Ashley’deydı. Şimdi ne yapıyordu? Uyuyor muydu? Uyuyabiliyor muydu? Gerçekten güvenli bir yerde miydi? Benim onu düşündüğüm gibi o da beni düşünüyor muydu? Beni affedip tekrar yanıma gelecek miydi? Onun o gülümsemesini, çikolata kahvesi gözlerini görebilecek miydim? Tekrar beraber olabilecek miydik? Dosyalardan ne çıkarsa çıksın benimle olabilecek miydi? Peki ya ben olabilecek miydim? Sanırım evet! Ashley’i istiyordum hayatımda… Ne olursa olsun!

“Ben sanırım sonucu merak etmiyorum! Ne olursa olsun Ashley’i istiyorum,” Diye mırıldandım kendimce, dirseklerimi masaya dayayıp başımı ellerimin arasına alırken. Karar vermiş olmanın verdiği rahatlık bedenimi ele geçirmiş kalp atışlarımı hızlandırmıştı. Sanki kalbim bir kafeste mahkumdu ve bu kararla serbest bırakılmış gibiydi. Hafiflediğimi, rahatladığımı hissediyordum.

“Bundan emin misin?” Charles’ın sorusu sanki güvence istiyor gibiydi. Başımı kaldırıp ona baktım. Başımı salladım kendimden emin bir şekilde.

“İyi o zaman, eğer buradaki dosyalar doğruysa, gerçekten babası Charlie Grench suçsuz. Yani demek istediğim, şu kâğıtlarda hâkimin aldığı karar yazılı ve avukatın da bulduğu deliller. İncele…” diyerek kâğıtları bana uzattı. Bende alıp okumaya başladım, ama diğer yandan da Charles konuşmasına devam ediyordu.

“Dosyalara göre güvenlik kamerası tarafından çekilmiş bir kaset varmış. Kamera koruluğun karşı caddesinden başlayarak çekime alıyormuş, o sırada olan kazayı görüntülemiş. Kaset kayıtlarına göre Charlie Grench’inn arabası çarpmış bu doğru ama onu çarpmaya zorlayan arabasına arkadan çarpan kamyonmuş. Arabanın kontrolünü kaybetmesini sağlamış. Babanda daha kaza anından çok daha önce ölmüş. Kazadan birkaç saniye önce kalp krizi geçirmeye başlamış, kaza da ölümünü daha kolay hale getirmiş denilebilir. Otopside çıkmış bu gerçek de. Yani anlayacağın yanılıyormuşuz Brandon!”

Charles’ın özet geçtiği kısmı ayrıntıları ile okudum. Babamın cesedinin otopsi yapıldığını bilmiyordum. Tıpkı daha çok şeyi bilmediğim gibi, ama aklıma asıl takılan şey neden daha önce bu ayrıntıları öğrenmemişlerdi. Başımı kaldırıp baktığımda George’un gözlerinde özür diler gibi bir ifade vardı.

“Ben bilmiyordum evlat! Özür dilerim. Eğer bir işine yarayacaksa Bayan Grench ile de konuşabilirim.”

Ashley’den söz edilmesi onu yeniden zihnime dolmasına neden oldu. Ne yani şimdi gidecek miydi? Buna asla izin vermeyecektim. Onu geri kazanmak için her şeyi yapacaktım. Asla peşini bırakmaz, gitmesine izin vermezdim! Bana seni seviyorum derken asla gidemezdi. Aksini yapmalı inkar etmeliydi gitmek için aşkını! Şimdiye kadar yeterince zarar vermiştim bu aşka, gerekiyorsa artık sadece ben sahip çıkacaktım!

“Tamam, bana yardım edebilecek herkese ihtiyacım olacak. Bir otelde kaldığını söyledi ve hangi otel söylemedi. Onu bulmam lazım!”

Kararlı bir şekilde konuşmama rağmen bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Tek tek otelleri gezmek, imkansız görünüyordu ama denemem gerekirse eğer deneyecektim!

“Bu şehirde kaç tane otel var haberin var mı Brandon?” diye sordu George.

“Bence Charles avukatlığını kullanarak deneyebilir… Ve senin evine yakın olan otellerden başlayabilirsiniz aramaya,” diye Lisa’nin sesiyle kapıya döndüm. Üzerine sabahlığını giyinmiş, önünü bağlamıştı. Karnı kuşağının altından hafif bir kabarıklık olarak belirgin oluyordu. Çok tatlı görünüyordu, gerçekten güzel bir anne olacaktı. Bana baktı gülümseyerek ve ardından yanıma yaklaştı. Konuşmasına devam edecekti ki Charles’ın sesi üzerine sustu.
“Bulunca ne yapacaksın Brandon? Bunu da düşünmelisin bence.”

İç çekerek arkama yaslandım. Ne yapacaktım? Bu kısmı hiç düşünmemiştim. Yanımda pederle gidip orada nikâh mı kıydırsaydım? Aslında fena fikir gibi gelmiyordu.
Ahh Tanrım! Saçmalamaya başlıyorum. Ashley’in bir şekilde gönlünü almalıyım ama nasıl?  Başımı arkaya atıp gözlerimi kapattım ve düşünmeye başladım.

“İçimden tek tek otelleri dolanıp, Ashley’i bulmak, bulduğumda kapısını çalıp bir gülle yeniden evlenme teklifi etmek geliyor. O yüzüğü yeniden parmağına takmak istiyorum, ama bu sefer bir daha çıkmamasını umarak,”  diye kendi kendime mırıldandım. Etrafımdakilerin beni dinlediklerini bile sanmıyordum. Ama yanımda oturan Lisa beni duyduğunu gösterircesine konuştu.

“Fena fikir değil! Bence aramaya başla…” dediğinde başımı çevirip baktım ciddi olamaz diye düşünerek. Ama ciddiydi! Bunu bakışlarından anlamıştım.

“Haklısın!” diyerek yerimden kalktım, sehpanın üzerine bıraktığım yüzüğü aldım ve cebime koydum. Salonun kapısından çıkıyordum ki George seslendi.

“Brandon, bence daha romantik bir şeyler düşün. Sen onu bulana kadar sabah olur, kahvaltısının odasına gönderilmesini sağla ve kırmızı gül yaprakları ile süslenmiş bir tabağın içinde sadece yüzük olsun… Romantik bir şeyler düşün… Kadınlar sever bu tarz incelikleri,” dedi akıl verircesine. Teşekkür etmek için döndüğümde gülümsüyordu.

“Yani…” dedim sustum devamını getiremedim. Onaylıyor musunuz mu demeliydim, yoksa izin mi veriyorsunuz demeliydim emin olamadım. Ama her şekilde arkamda olduklarını hissediyordum bu benim için yeterliydi.

“Evet, evlat. Onunla mutlusun bunu görebiliyorum, bu bizim için yeterli. Ailene bir söz verdim ben! Senin mutluluğun için her şeyi yapabilirim. Senin aşkının bu kadar derin olduğunu düşünmüyordum ama… neyse hadi git! Vakit kaybediyorsun, gezeceğin bir sürü otel var!”

Evden nasıl çıktım ve hangi ara arabaya bindim hatırlamıyorum ama arabaya bindiğimde de acele bir şekilde garajdan çıkıp evimin yakınlarında olan otellere doğru hareket ettim. Bu sırada saate kaydı gözüm gecenin üçüydü. Hatta üçü biraz geçiyordu. Muhtemelen uyuyordu bu saatte. Dalgalı saçları yastığına dağılmış, yorganı belinde ve bir eli her zamanki gibi yastığının altında uyuyor olmalıydı. Onun bu halini düşünmek gülümsememe neden oldu, ama benim evimde benim yatağımda değil de bir otel odasında olmasını düşünmek de kaşlarımın çatılmasını sağladı.

Evin yakınlarında lüks bir otele geldim. Aslında tereddüt ettim Ashley lüks bir oteli tercih eder miydi diye, ama aldığı eve bakılırsa tercih edebilirdi. Şuanda bunları düşünmeyi bir kenara bıraktım. En iyiden en kötü otele kadar her oteli araştıracaktım. Sonunda da Ashley’i bulacaktım… Hem kaç otel vardı ki bu civarda? Çok olmamasını umuyordum.

Otelden içeriye girdiğimde inanılmaz bir ihtimamla karşılaştım. Vay canına adamlar müşterileri ile olan ilgileri muhteşemdi. Beni yanımda bir görevliyle resepsiyona yönlendirirlerken görevli de otel hakkında bilgi veriyordu. Resepsiyona geldiğimde görevli kadın gülümseyerek, “Merhaba efendim. Hoş geldiniz. Nasıl bir oda tercih edersiniz?” diye sordu nezaket sınırlarını zorlayarak.

“Merhaba. Ben oda istemiyorum. Sadece Ashley Grench adında bir kadın burada mı kalıyor öğrenmek istiyorum.”

“Üzgünüm, yardımcı olamayız. Otelimizde kalan müşteriler hakkında bilgi vermiyoruz.”

“Bakın, bu kadın nişanlım ve tartıştık… Aramız şu an bozulma safhasında nerede olduğunu bilmiyorum ve onu bulup gönlünü almam gerekiyor.”
“Üzgünüm efendim,”

Aldığım olumsuz yanıttan sonra ellerimi kaldırdım ve parmaklarımı saçlarımın arasına geçirdim. Derin bir iç çekerek, “Seni nerede bulacağım Ashley? Nasıl bulacağım?” diye fısıldadım kendimce.

“Tamam, bakın normalde bunu söylememem gerek ama sanırım doğruyu söylüyorsunuz. Bana bir dakika verin hemen bakacağım…” diyerek önündeki bilgisayarla ilgilenmeye başladı resepsiyondaki kadın.

“Çok teşekkür ederim.”

Kadın gülümseyerek başını salladı ardından yüzündeki gülümseme hafiften kaybolarak bana baktı. “Üzgünüm, o isimde bir müşterimiz yok.”

“Teşekkür ederim,” diye fısıldadım ve arkamı dönüp çıkışa ilerledim. Hızla vakit kaybetmeden arabaya bindim ve yakınlardaki başka bir otele doğru ilerledim.

Bu kaçıncı otel bilmiyorum… Belki beşinci belki on beşinci. Evin çevresinden bu kadar uzaklaşabilmiş olmasını da aklım almıyor ama bir yandan da şehir merkezine bu kadar yakında bir otel bulabilmesini de anlamıyordum. Tabi buradaysa… Artık güneş doğmaya başlamıştı ve benim elimde henüz hiçbir şey yoktu! Artık daha fazla aramak için takatimin kalmadığı gibi sabrımda kalmamıştı. Göz kapaklarım uykusuzluktan kapanıyor, yorgunluktan bedenimi ayaklarım zor taşıyordu. Ashley’i bulduğumda tek dilediğim onu kollarımla alıp, sarılarak uyumaktı. Belki de sonsuza kadar öyle uyuyabilirdim.

Resepsiyona geldiğimde içimden dua ediyordum burada olması için. Eğer burada da bulamazsam başka otellere bakmak yerine arayıp onsuz uyuyamadığımı söylesem ve yanımda olmasını istesem kabul eder miydi? Peki, ben onu uyandırmaya kıyabilecek miydim?

“Hoş geldiniz, nasıl bir oda isterdiniz?” Sesi ile resepsiyona geldiğim fark ettim. Yine içimde beliren umutla konuşmaya başladım.

“Ashley Grench adında bir kadını arıyorum. Kendisi benim nişanlım ve hangi otelde kaldığını bilemediğim için otel otel geziyorum. Biliyorum, müşterileriniz hakkında bilgi vermiyorsunuz, gittiğim onca otelden bu kısmı öğrendim, ancak emin olun o kadını deliler gibi seviyorum ve kaç saattir dolanıyorum. Bundan dolayı lütfen bana fasa fiso olan kısmı geçip burada olup olmadığını söyleyebilir misiniz?” diye konuştuğumda adam kaşlarını kaldırmış bana şaşkın bir şekilde bakıyordu.

“Çok açıklayıcı oldu efendim. Siz durumu anlatırken otelimize gece gelen bir bayan olduğunu hatırladım. İsmini Ashley Grench mi demiştiniz?”

Derin bir nefes alıp hızla yanıtladım adamı. “Evet!”

“Evet, otelimizde kalıyor. Oda numarası 489.”

“Tanrım! Sonunda… Teşekkür ederim,” ,edim tam asansöre doğru ilerliyordum ki George’un sözleri aklıma geldi. Kadınlar romantik şeylerden hoşlanırlar… Bu şekilde gidemezdim, en azından bir çiçek alıp gitmeliydim… Hızla resepsiyona geri dönüp, “Lütfen buraya geldiğimden haberi olmasın ve oda servisini ben gelmeden göndermeyin!” dedim.

Adam eğlenircesine gülümseyerek başını salladı. “Peki efendim.”

Otelden hızla çıkıp bu saatte açık olabilecek çiçekçileri aradım. Ama hiçbiri açık değildi. Önüme çıkan ilk çiçekçinin olduğu yere park edip açılmasını bekledim. Ne kadar beklemem gerektiğini bilmiyordum, ama uyumadan beklemek benim için zor olacaktı.

Çiçekçi açıldıktan sonra planımda işime yarayacak çiçekleri aldım ve otele geri döndüm. Saat ona geliyordu. Tanrım! Zaman istediğim şeylerin olmasını beklerken nasılda çabuk geçiyordu. Tabi içimdeki heyecan tam aksini söylüyor olsa da.

Otel görevlileri ile anlaştıktan ve planımı anlattıktan sonra, ki otel müdürünün dahi haberi olmuştu, Ashley’in kapısına gittim. Her şey istediğim gibi olmuştu… kısmen. Daha romantik olabilirdi, arka fonda hafif keman sesi ve romantik bir ortam. Ama elimizdekilerle de yetinmesini bilmeliydim. Servis masasındaki tabağın üzerine kırmızı güllerle doldurmuş ve ortasına beyaz bir gül koymuştum. Beyaz gülün yapraklarının hemen önüne de nişan yüzüğünü yerleştirmiştim. Tabağın üzerini kapatmış ve kapatmadan üzerine not koymuştum. Kusurlarla doluyken bana o an için kusursuz görünmüştü.

Görevli kapıyı tıklattı ve servis masasını kapının önünde kapının açılmasını bekledi. Bende uzaktan izliyordum. Ashley’in kapıyı açtığını gördüm. Saçları dağılmış ve gözaltlarında hafif morluklar belirmişti. Gülümseyerek servis masasını içeriye aldı ve kapıyı kapattı. Bende o sırada kapının önüne doğru ilerledim. Görevli gülümseyerek yanımdan geçerken teşekkür etmeyi ihmal etmedim. Adamları bu kadar uğraştırmanın yanında bir teşekkür çok azdı.

“Pes etmeyeceğini tahmin etmeliydim!” diye Ashley’in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Gülümseyerek kapıyı açmış ve bana bakıyordu. Hızlı yürüyerek yanıma geldi ve kollarını boynuma doladı.  Bende beline sarıldım büyük bir mutlulukla.

“Seni seviyorum Ashley Grench,” diye fısıldadım boynuna öpücük bırakırken.

“Bende seni seviyorum Brandon Veldone!”

Kollarını boynumdan çekip benden uzaklaştı ve elimden tutup odasına çekti. İçeriye girdiğimde servis masasının tepsisinin üzerindeki kırmızı gül yapraklarının arasında duran tabağın ortasındaki yüzüğün ve notun yerinden oynadığını fark ettim. Yüzüğü gül yapraklarının arasından aldım ve tekrardan Ashley’in parmağına taktım. Ashley’in gözleri dolmuş her an ağlayabilecekmiş gibi görünüyordu ama dudakları da mutlulukla kıvrılmıştı.

Ashley elimi bırakıp tabağın içindeki notu aldı ve bana gülümseyerek notun katını açtı, dudaklarındaki gülümsemeyi dudaklarının titremesiyle tutmakta zorlanıyor gibiydi. Yanaklarından izinsiz süzülen bir damla yaşla, hafif çatallaşmış sesiyle notta yazılanları okudu.



                                       “Bu adam notu okuyan kadından ayrı kalamıyor.  
                                           Onsuz nefes alamıyor, yaşayamıyor!  
                     Delice bir umutla kendisini affetmesini ve tekrar nişanlısı olmasını bekliyor. 
                                                             Deli bir âşık, 
                                                                       Brandon.”



“Bu kadın bu notu yazan adamı affediyor ve onu çok seviyor,” diyerek yanıma yaklaşıp dudaklarımdan öptü, ama öpüşmemiz benim engellenemez esnememle yarım kaldı.
Ashley kıkırdayarak kollarımdan çıkarken,”Üzgünüm! Bütün gece seni aradım,” diye itiraf ettim.

“Bütün gece mi? Ahh Brandon…”

Onu yatağa doğru çekerken, uyku sesimle mırıldandım. “Sensiz uyuyamıyorum…”

Yatağa yattım ve Ashley’de yanıma kıvrıldı. Boynumdan öperken, “Biraz uyumanın ikimize de zararı olmaz sanırım. Bütün gece bende uyuyamadım. Ne kadar alışmışım seninle uyumaya,” diye fısıldadı.

Saçlarından öperek kollarımın arasına aldım. Esnemem uyumadan dinmeyeceği için gözlerimi kapattım.

“Brandon uyuma!”

Ashley’nın endişeli sesi ile gözlerimi zoraki de olsa açtım. İç çekerek sorunun ne olduğunu sorarcasına baktım gözlerine.

“Ne oldu sevgilim?”

“Dosyalardan sonra…” dediğinde parmağımı dudağına bastırdım.

“Baban suçsuzmuş Ashley. Özür dilerim, senden binlerce kez özür dilemem gerekiyor. Seni dinlemeliydim başından beri.”

Başını kaldırdığı yere, omzuma yaslarken dudaklarındaki kendinden emin gülümsemeyle konuştu. “Charles inceledi yani dosyaları. Sevindim. Hadi şimdi uyu.”

“Gitmeyeceksin değil mi?” diye sordum umutsuz çıkan sesimle. İçimden gitmemesi için yalvararak.

“Bu deli aşığı bırakamıyorum ki nasıl gideyim.”

Gözlerim daha fazla dayanamadan kapandığında kollarımda Ashley’in olmasını verdiği huzur benim için her şeye değerdi. Bütün gece çektiğim kalp acısı, yorgunluk, uykusuzluk ve ruhumda sabaha karşı beliren çaresizlik ile yıkılmışlık… Hepsini unutabilecek kadar huzurlu ve mutluydum şuanda… En azından her şey yeniden yoluna girmişti…

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

6 yorum :

  1. Ne güzelde gönlümü aldın bu bölümde ;) süper olmuş harika olmuş. Kelime bulamıyorum aslında :) ahh Ashley ahh ne askmış Brandon'u hemen affettin.

    Ellerine, yüreğine, kalemine sağlık. . .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya Ashley'den veya aşkından değil ben ayrılık sevmiyorum ondan hemen affet ;) :P ehhehehe :D

      Teşekkürler yorumun için :)

      Sil
  2. Evet güzel bi bolüm olmuş ama bu ashley ne saf yaa kızım haklı çıktın biraz naz yap süründür adamı ya ne çabuk affettin ama brandonun sabaha kadar otel otel ashley araması harikaydı ayy brandon çok aşık yaaa kıyamam gelecek bölümü dört gözle bekliyorum ellerine ve yüreğine sağlık cnm MUCUK :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saf değil ya sadece yazar ayrılıkları pek sevmiyor ondan hemen affetti nazlı davranmadı ;)

      Teşekkürler yorumun için :)

      Sil
    2. Ozaman iyiki bu hikayenin yazari ben değilim yoksa brandon en az 3 bolum surunurdu ha ha erkeklere ceza konusunda üstüme tanimam ha ha ;)))

      Sil
    3. Oooyyyy dur yav Brandon'ın sürüneceği zamanlar gelecek ama böyle konular için değil :D
      Ben kıyamam ya aşıklara :) barışsınlar mutlu olsunlar isterim :)

      Sil

Kitap ya da yazı hakkındaki görüşünüzü bizimle paylaşın